Bireysel Emeklilikte %25
Devlet katkısının 2013 yılbaşı itibarıyla uygulanmaya başlanmasını takiben
olumlu ve olumsuz pek çok şey yazılıp çizilmeye başladı.
Emeklilik şirketleri ve
Devlet bu olumlu gelişme hakkında medya iletişim araçlarının gücünü kullanarak
duyurular yaparken diğer yandan da potansiyel katılımcılardan konuya olumlu ve
olumsuz bakanlar var.
Devlet katkısını olumlu
bulan kişiler zaman kaybetmeden sisteme giriyor, aylık katkı paylarını
arttırıyorlar. Olumsuz düşüncede olanların kafasındaki genel soru ise şu: “Ya
Devlet katkısını çekerse/ödemezse!”
Bu septik yaklaşım daha önce
soysal güvenlik ve benzer pek çok alanda sağlıksızca yürütülen politikaların
getirdiği hak kayıplarıyla ilgili tecrübelerden kaynaklanıyor.
Ancak bu kez durum biraz
farklı. Devletin BES ile ilgili katkılarını kritik etmeden önce bu katkıların
amacını ve hedefini anlamak gerekir. Bunları birkaç maddede toplayabiliriz.
Her şeyden önce BES’e
getirilen teşvikler bugünün konusu değil. Sistemin başladığı 2003 yılından beri
zaten vergi teşvikleri uygulanmaktaydı. Bu kapsamda sadece vergi
mükelleflerinin yararlanabildiği bu olanak tabana yayılarak herkesin istifade
edebileceği yeni bir yapıya dönüştürülmüş oldu.
Ülkemizin nüfus yapısındaki
değişim mevcut sosyal güvenlik sistemlerinin finansal açıdan uzun dönemde
sürdürülebilir olmadığını göstermiş ve temelleri 1990’lı yıllara dayanan sosyal
güvenlik reformunun yapılmasını zorunlu hale getirmiştir. Türkiye şu anda genç
bir nüfus yapısına sahiptir ancak geleceğe ilişkin projeksiyonlar, nüfusun
hızla yaşlanacağını ortaya koymaktadır. Nüfusun hızla yaşlanması bir yandan sosyal
güvenlik sisteminin gelirlerinin azalması diğer yandan da giderlerinin artması
sonucunu doğurmaktadır. Bu durum sosyal güvenlikte finansman sorunu yaratırken
özel emeklilik gibi tamamlayıcı sistemlerin uygulanmasını da zorunlu
kılmaktadır. Sürdürülebilir bir sosyal güvenlik sistemi için 4 sigortalının bir
emekliyi finanse etmesi gerekirken, bu oran ülkemizde 2 bile değildir. Tüm bu
nedenlerle kamuya uzun vadeli kaynak sağlamak adına BES kanunu çıkarılmış ve
şeffaf uygulamalarla 10 yıldır sistem başarıyla uygulanmıştır. Sistemde biriken
20 Milyar TL’yi aşkın paranın büyük bölümü kamu borçlanma araçları aracılığıyla
iç borç kaynağı olarak kullanılmaktadır.
Bu noktada Devletin bu kadar
önemli bir kaynağı yaratan sistemi zora sokacak bir düzenlemeye gitmesi kendi
bacağına kurşun sıkması anlamına gelecektir.
Diğer bir nokta Avrupa
Birliği süreciyle ilgilidir. Ülkemizdeki sosyal güvenlik sisteminin
yetersizliği birliğe adaylık ve katılım sürecinde her zaman olumsuz
değerlendirilen bir konu olmuştur. Bununla ilgili olarak Avrupa Birliği’nin
sosyal güvenlik sistemine yönelik düzeltme yolundaki telkin ve önerileri
reformlara yön vermiştir.
En önemli hususlardan biri
de uluslar arası etkilerdir. Türkiye’deki sigorta şirketlerinin yaklaşık %75’i
yabancı sermayelidir. Ülkemizin büyük potansiyeline güvenerek yatırım yapan bu
şirketlerin uzun vadeli faaliyetleri ve karlılığı için de yasal uygulamaların
sağlıklı ve sürdürülebilir olmasının önemi büyüktür.
İşin özü, içiniz rahat etsin
devlet BES katkılarını uzun vadede sürdürecektir. Sürdürmek zorundadır. Bu
noktada bir gün bu katkılar biter mi, azalır mı, iptal olur mu diye
düşünmektense hazır böyle bir imkan sunuluyorken bundan azami ölçüde
yararlanmak daha rasyonel bir düşünce olacaktır. Sağlıklı ve huzurlu bir
emeklilik dönemi yaşamanız dileğiyle.
Devrim Ersöz-Academic Trend
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder